Annemometre

Annemometre diye bir cihaz olsaydı… Bir kadının “ne kadar anne” olduğunu ölçen…

Neyle ölçerdi anneliği?

Doğum şekliyle mi? Bir arkadaşım ikinci bebeğini doğurdu birkaç gün önce. Randevulu, planlı sezaryenle. Tam da benim “randevulu sezaryen tu kakadır” dediğim şekliyle. N’oldu? O arkadaşım benden daha mı az anne oldu?

Bebeğini ne kadar süreyle emzirdiğinle, ya da emzirip emzirmediğinle mi? Al işte, Tanya. Kendi sözleriyle “emzirmenin antipatik, anti işlevsel ve anneye eziyet, bebeğe eziyet bir hadise olduğuna karar verip” sütünü pompayla sağmak suretiyle altı ay boyunca bebeğine sadece anne sütü veren bir anne.

Onun anneliği, emzirmenin dünyanın en muhteşem deneyimi olduğunu düşünen, çocuğunu üç buçuk yaşına kadar emziren bir anneden daha mı az geçerli?

Çalışıp çalışmadığın gerçeğiyle mi? Çalışmama lüksü olsa da “evde çocuk bakmak bana göre değil” deyip, bakıcı tutup işe dönmesi bir kadını daha az anne yapar mı? Ya da işe giderken kahrolan annelerin anneliği sayılmaz mı?

Çocuğunla “kaliteli zaman” geçirip geçirmediğinle, ona televizyon seyrettirip seyrettirmediğinle, ona yabancı dil öğretip öğretmediğinle mi?

Ona formül mama verip vermediğinle, alışverişini organik yapıp yapmadığınla, kavanoz mama almayıp yemeğini kendin pişirip pişirmediğinle mi?

Doğum yöntemleri, emzirme teknikleri, çalışan anne, organik gıda, GDO’lu mama, televizyon, bilgisayar, playstation, Ben 10, özel okul, sling, günlük süt, doğum sonrası depresyon, cep telefonu, geriye dönük oto koltuğu, hamilelik yogası, iyi anaokulu, zeka geliştirici oyuncaklar, iki yaş sendromu, üç yaş krizi, yabancı dil, oyun grubu, … Bütün bunlar günümüz anneliğinin hediyesi bizlere.

Annelik çok yorucu oluyor bazen. Fiziksel yorgunluktan bahsetmiyorum. Öyle çok bilgi ve onun on katı kadar da bilgi kirliliği var ki her yerde. An geliyor beynimdekileri silmek, öğrendiklerimi unutmak istiyorum.

Kendi adıma konuşuyorum, ama eminim başkaları için de böyledir bu.

Bundan yıllar öncesinde anne olmak istiyorum bazen. Bu kadar çok seçeneğin olmadığı, temel yaşam prensibinin “böyle gelmiş böyle gider” olduğu zamanlara dönmek istiyorum.

Bebeklerin kundaklandığı, çocukların arabada karpuz gibi taşındığı, zeka geliştirici oyuncakların olmadığı, bırakın evlerde bilgisayar olmasını, insanların şehirler arası telefon görüşmesi yapmak için postanede sıra bekledikleri zamanlarda yaşamak istiyorum.

Özel okul diye bir kavramın olmadığı, seçme şansı olmadan devlet okulunda 60 kişilik sınıflarda okunduğu, ücretli oyun gruplarının duyulmadığı, oyun deyince akla seksek, istop, saklambaç gibi şeylerin geldiği günlere geri dönmek istiyorum.

“Çocuğuma cinsel organını penis mi, pipi diye mi öğretmeliğim?” diye bir sorunun abuk kaçtığı, iki yaş sendromunun bilinmediği, yiyeceklerin içindeki mineral ve vitamin ayrışımının bir anlama gelmediği zamanlarda annelik yapmak istiyorum.

Ben iki çocukla hafta sonunu yalnız geçirmeyi bir halt zannederken, babaannemin birbiri ardına altı çocuk doğurup büyüttüğü günlerde yaşamak istiyorum.

Annelerin bazen bilerek, bazen bilmeyerek birbirleriyle, ama en çok da kendileriyle yarıştıkları şu günlerde adeta bir Annemometre cihazında değerlendiriliyormuş hissinden kurtulmak, daha fazlasını, en iyisini yapmaya çalışmaktan vazgeçmek, bu kadar çok bilmemek, bildiklerimi unutmak, sadece anne olmak istiyorum.

40 Yanıt

  1. bayıldım bu yazıya 🙂 kesinlikle katiliyorum..

  2. Elifcim duygularima tercuman olmussun yaa…oglum 6.ayinin icinde,su 6 ayda(arti hamileligimdede)en iyisi olmali mantigiyle dusunmekten YORULDUMM!!!..cocuguma bakmaktan cok dusunmekten yoruldum,emzirmekten cok,ya sutum gelmezse mama vermek zorunda kalirsam diye kahrolmaktan yoruldum..(Mamayla beslenenler sanki uzayliya donusuyor buyuyunce!)anneme acirdim ah annecimm,sizin zamaninizda internette yoktu nasil zor buyuttunuz bizi,Allaha emanet valla derdim,simdi olmaz olaydi diyorum,ek gidaya baslamalimi baslamamalimi nasil baslaticam diye kahrolurken,annemin yavas yavas verirsin iste 6.aydan sonra derkenki rahatligina ve basitlestirmisligine hayran oluyorum..biz niye boyle mukemmelliyetci anneler olduk yahu?kim bizi boyle yapti?

    Bu arada turkcene hayranim,yurtdisinda o kadar yasayip ta bu kadar guzel turkce kullanman gercekten cok etkileyici..ben 3 senede turkce dusunmeyi unutmaya basladim resmen!

  3. Ya ben de ne zamandır bu konuda yazmak istiyorum. Belki herkes aynı hislere kapılıyor. Dur belki senin vesilenle toparlarım bir şeyler.

  4. Waaw ben de ne zamandir neyin altinda eziliyorum diyordum, buldum ! Annemometreymis! Daha iyisi daha guzeli daha basarilisi… Daha daha daha offf yeter, elif hanim gittiginiz yere beni de goturun lutfeen…

  5. harika bir yazi olmus…bazen hafizam bosalsa,herseyi bu kadar irdelemesem,düsünmesem diyorum bende..

  6. İki gündür düşündüklerimi bu yazıda buldum. Hamileliğimden beri o kadar çok şey okudum, seyrettim, dinledim ki… Hastanede hemşirelerin, doktorumun anlattığı herşeyi zaten biliyordum. Ben de iki gündür keşke bilmeseydim diyorum. Sezaryen doğum travmasından bu çok bilgi yüzünden hala kurtulamadığımı düşünüyorum. Herkesten “bu kadar çok okumak da iyi değil” cümlesini duymaktan şimdiden bıktım. Ama araştırmaktan da kendimi alamıyorum. No’lacak bizim halimiz…

  7. valla hayatımın hicbir döneminde böyle hissetmedim. hic yarışmadım. oglumuda kendimide bu yarışa katmadım. hamile kalır kalmaz farkettimki etraf cidden bu tip annelerle dolu elif. böyle olmamakta özel caba gerektiriyor. ben mümkünse hatalı bir anneyim, oglumda hic mükemmel değil sizinkiler mükemmel sizde mükemmel annelersiniz diyorum cikiyorum işin içinden. tavsiye ederim.

  8. Hep diyorum ben babanem gibi yetiştirmek istiyorum cocuğumu:)

    Bu arada pompa ile süt vermeye hala devam ediyorum, şimdi uzun bir yolculuk bizi bekliyor..pompa ile bütünleşmeye tam gaz devam 10,000 feet havada bile:)

    Çok güzel yazı olmuş..bence her anne ve bebeğinin ilişkisi kendine göre özel. Ve her anne bebek kendi yolunu/doğrusunu buluyor.

    Sevgiler kocaman.

  9. Ellerine sağlık Elif, sen bol bol yaz biz okuyalım, belki biraz aklımız başımıza gelir:)

  10. çok güzel yakalamışsın vallahi süper:) bu ürettiğin kelimlerede bayılıyorum ayrıca:)

  11. Elif, sabaha kadar 5 defa uyanip ya ben bu oglani neden uyutamiyorum diye 3 ten sonra uyumaktan vazgecip o kitap senin bu kitap benim okuyup derdime care bulmaya calisirken aman yaaaaa derdi neyse ne al koynuna uyu iste demekle rutin bozuluyor stresi arasinda lendimi

  12. kesinlikle katılıyorum. her gün “bugün internette bebek bakımı ile ilgili hiç bir siteye girmeyeceğim, hiç bir blogu okumayacağım” diyip sabah bilgisayarı açar açmaz bu sitelerde buluyorum kendimi. ne kadar doğru tanımlamışsın: bilgi kirlilği… her duyduğumuzu, her okuduğumuzu hiç sorgulamadan uygulamaya kalkıp da başarısız olunca depresyondan depresyona savruluyoruz “ben yetersiz anneyim” diye :((

  13. Elif,
    Buna benzer bir iki seyi bugün Alternatif Anne’de yazdım yorum olarak. Hatta blog için de basladim ama bitiremedim.
    Anneler yarışıyor resmen. Başkalarının düşüncesine, hayat tarzına ‘saçmalık’ diyebilme cüretini gösterenler de var.
    Nedir ya bu? Herkes anne işte. Herkes çocuğu için en iyisini ister.
    Sevgiler,

    irem

  14. Walla, harika demissin. Hani birisi anlatsa keske dediklerimi, sen siralayivermissin. Ellerine saglik.

  15. Pakize Suda’nın şu yazısını hatırlattın bana:

    ”Kasaba esnafından biri olmalıydı kocam. Akşam, güneş batmadan dükkanını kapatıp eve gelmeliydi.

    Evimiz mümkünse bahçeli olmalıydı. Yaz akşamları sulayıp serin serin oturmalıydık.
    Ben, orta boylu tıknazca, ev hanımı olmalıydım.
    Cinsiyeti önemli değil, eli ayağı düzgün iki çocuğumuz olmalıydı.
    Derslerine yardım etmeye yetecek eğitimim olmamalıydı. Ama ara sıra ”Dersinizi bitirdiniz mi?” diye sormalıydım.
    Daha çok üstleri başlarıyla…
    Yedikleri içtikleriyle…
    Öksürükleri, aksırıklarıyla ilgilenmeliydim.
    Yavaştan yavaştan çeyizlerini düzmeliydim.
    Her ayın 15’i kabul günüm olmalıydı. Ellerime sağlık, kekler, poğaçalar yapmalıydım. İnce belli bardaklarda çaylar ikram etmeliydim.
    Sabahları hırkamı omzuma alıp komşuya kahve içmeye geçmeliydim.
    Patlıcan, biber kızartmalı, reçel kaynatmalıydım.
    Akşamları özene bezene sofrayı kurmalıydım.
    Kocam ajansı dinlerken ben lafa girmeliydim, o, ”Sus hanım bi dakka” demeliydi. Böyle dese de beni çok sevmeliydi.
    O uyuklamalı, ben bulaşık yıkamalı, çocuklar ders çalışmalıydı.
    Bazen akşam oturmasına komşular gelmeliydi. Öyle haremlik selamlık gibi değil ama kadın erkek ayrı oturmalıydık.
    Erkekler memleketi kurtarırken biz bütün kasabayı dilimizden geçirmeliydik.
    Herkes birbirinin kocasına, karısına ”Falanca Bey”, ”Filanca Hanım” diye hitap etmeliydi.
    Yanlışlıkla bacağımız, göğsümüz biraz açılıverse yüzümüz kızarmalı, hemen toparlanmalıydık.
    Kocam kırk yılda bir, bir tek atmalı, neşelenip bir hicaz şarkı mırıldanmalıydı.
    Şehvetten uzak şefkate yakın bir cinsel hayatımız olmalıydı.
    Gözümüzü birbirimizde açmış olmalıydık, öyle de sürüp gitmeliydi. Harama uçkur çözmemeliydik.
    Zaten etrafımızda evli barklı komşularımızdan başka kadın olmadığından…
    Dükkanda çelimsiz çıraktan gayrı, öyle sekreter falan çalışmadığından…
    Ortalıkta gidilecek bar mar bulunmadığından…
    Mankenler bizim kasabaya uğramadığından…
    Ve de kocam, efendi bir adam olduğundan beni aldatamazdı.

    * * *

    Tamam, abarttım biraz. Belki de böyle bir aile yapısı örneği kalmamıştır artık.
    Ama, acaba diyorum… Buna benzer bir hayat tarzı beni daha mutlu eder miydi?
    Kendim de dahil uçuk kaçık insanlardan gına geldi artık. Normalliği özlüyorum.
    Özgürlüğün tadını çıkaralım derken suyunu çıkardık galiba.
    Herkes çok zeki, çok akıllı, çok bilgili, çok şu, çok bu. Ve de çok mutsuz. Depresyona giren girene. .
    Çokbilmişliğin kimseye bir faydası yok galiba.”

  16. Tüm bu yazılanlara herkes katılıyor ama bu blogları okumaktan da geri duramıyor. Evet çok fazla bilgi kirliliği var ama bunların içinde benim çok faydalandığım şeylerde oldu. Tamam bilgisayar başında çok vakit geçirir olduk. Keşke birkaç saat fazlamız olsaydı. Ama ben bir yarış olarak düşünmüyorum açıkçası. Ben oğlumu geleceğe en iyi şekilde hazırlamak istiyorum. Benim çektiğim sıkıntıları çekmesin istiyorum. Aynı zamanda Onu sevgiye doyurmak istiyorum. Bence tüm burdaki annelerin de böyle bir derdi var.
    Annelik ölçülmez tabi. En ilgisiz annenin bile çocuğu üzerindeki emeği paha biçilemez. En ilgisizi bile çok seviyordur bebeğini. Belki benden senden çok. Ama herkesin tarzı farklı. Yaşadığı çevre farklı. Çocuğuna sunmak istediği gelecek farklı. Sevgiyi sunma biçimi farklı.
    Biraz sakinleşsek, geri çekilsek biz daha mutlu olacağız belki ama dünya durmuyor ve o sakin şehirler yok artık maalesef.

  17. 🙂
    Ekleyecek bir harfim daha yok…katılıyorum.

  18. Ah Elif…

    Çınar doğduğundan beri aynı şeyleri düşünüyordum, iyi ki yazmışsın! Eline sağlık!!!

    Evet, keşke bundan yıllaaaar yıllar önce anne olsaydım!

  19. ufff seni okumak zor bana geliyor… Türkçe zor bir dil !!!
    cevap vermek daha da zor !!!
    Ilk paragraf için, bana göre bir “annenometre” olsada o zaman hangi davranis daha DOGAL’a göre olmali.
    Neden bügün, emzirmeye sevmiyenler var mi acaba ? neden sezaryen tercih edenler var ? Bence “terz” (özür dilerim daha iyi bir kelime bulamadim) seyler var bizim jenerasyon’da (generation ?) ve bizim dünyamizda….

  20. güzel yazı…

  21. Annem evde beni tek başına doğurmuş, göbeğimi de bir karış dört parmak ölçüyle kesip bağlamış 🙂 Tüm hamile arkadaşlarıma bu doğum hikayesini anlatıyorum 🙂 rahat olsunlar diye…Ama gözlerini faltaşı gibi açıp dinliyorlar normal doğumu:)

  22. Ben de katılıyorum elbet. Herkes kendi seçimlerinden sorumlu olmakla birlikte genel geçer bir doğru yoktur belki. “Doğru” herkeste farklıdır. Ama doğanın tek bir doğrusu vardır! Nasıl mümkün olduğu kadar doğal doğumsa, çocuklarla da mümkün olduğu kadar doğal ilişki önemlidir! “Bence” diye ekleme yapamıyorum çünkü bu işin doğalı bu. Elbette modern yaşamın bize kattığı para kazanma gibi bazı zorluklardan veya sosyalleşme mecburiyetlerinden dolayı en rahat bebek, anneden en bağımsız büyüyen bebektir imajı kafamıza işlese de biraz hypnoterapi, ruhsal yaşam vb araştırmalara ve yaşanmışlıklara inanlar için bebeklerin ilk aylarını annelerinin kokularıyla geçirmeleri önemlidir. Günümüzde böyle büyümeyen/büyüyemeyen bebekler arttığı için dünyamız üzerinde hakim olan negatif enerji artmakta, bunun önüne geçebilmek için bir sürü ruhsal çalışmalar yapılmaktadır… falan filan… yaz yaz bitmez 😉

    • aynen katılıyorum zeynep.

      tercihler farklıdır ama doğru olan her zaman doğal olandır.’daha iyi anne’ kavramı üzerinden kimsenin birbirini yargılaması taraftarı elbette değilim,ama elimizden geldiğince doğaya,doğala uyarak çocuklarımız için doğruyu yaptığımız gerçeği de göz ardı edilemez bence.

  23. Harika anlatmışsın.Bazen herşeyi mükemmel yapmaya çalışan hatta neredeyse mükemmel yapan anneler görüyorum. Asla öyle olamayacağımı biliyorum. Elimden geleni yapıyorum, mutlaka eksikler vardır. Bence en önemlisi çocuklarımın mutlu bir çocukluk geçirmesi. Ne kadar büyüse de, ne kadar uzaklara gitsede çocukluğuna ait o sıcacık yuvası ve sıcacık hatıraları yüreğini ısıtsın. Çünkü ben çok mutlu bir çocuktum. Çocukluğumu hatırlayınca yüreğim ısınıveriyor. İnşallah çocuklarımın da öyle hissetmesini istiyorum. Tüm çocuklar mutlu olmayı hakediyor…

  24. Yazdiklarina katilmamak mumkun degil blogcuanne…hayatimda hep sadelik istedim, anneligin de sade olanini yasamaya calisiyorum. Zaten bir suredir beynim herhangi bir bilgiyi, yeniligi, gelismeyi kabul etmiyor. Okuyamiyorum artik.
    Toplum tarafindan olusturulmaya calisilan ‘mukemmel anne’ profili ne yazik ki buyuk bir baski kuruyor annelerin ustunde ve bir cogumuz ezilebiliyoruz bu baskinin altinda. Cok guclu olup ezilmeyenlere saygilar tabii burdan…

  25. Harika! Ne güzel yazmışsın, kalemine sağlık!

  26. nefis bir yazı..

  27. çok doğru Elif ya… hepimiz aynı hislere kapılıyoruz… ellerine sağlık.

  28. dogru soze ne denir ya…

    Daha bu sabah kutuphaneden cocuklarla nasil iletisim kurmali, bidi da bidi konulu kitaplarla eve dondugumde kayinvalidem ded ki “bizim cocuk yetistirmemiz de neleri bu kadar hatali buluyorsunuz da bu arayis icindesiniz” diye bir soru sordu.

    Sadece “ben de bilmiyorum bizim neslin yetistirdigi cocuklar ne olacak” dedim. Ama tum gun dusundum. Anneannelerimizi babannelerimizi bilmiyorum ama annemle farklarimizi da o kadar net koyamiyorum artik ya.

    Gercekten biz ne yapiyoruz diyesim var.

    Gerci bakmayin bana, hem kafasi karisik, hem de ikiz kizlarim oksurdugu bebek oglum dis cikardigi icin uykusuzluktan hic beyin hucresi kalmmais gibi hisseden, ve Elif’in szo ettigi bilgi kirliliginden fena halde bunalmis bir anneyim su an.

  29. Elif hanım,
    ben çok duygulandın bu yazınızda
    evde olsaydım kendimi tutamayıp ağlardım kesin.

    geçen hafta halen Rizede olan babannemi arayıp sordum ya babanne biz mi bu işi beceremiyoruz yoksa sizmi beceremiyordunuz…
    biz onca rahatlığa rağmen halen yakınızyoruz… ay öksürdü ay hasta oldu.. ay pişik oldu.. gece uyumadı… ağladııı v.s.
    onların zamanında hazır bezmi vardı.. kaloriferli evmi vardı. hazır mama mı vardı…
    10 çocuk + 10 inek bakarlardı..
    -ağlamazlarmıydı dedim. ağlasalarda ilgilenmezmiydiniz???
    -olurmu ağlatmazdık ilgilenirdikde dedi…
    eeee sorun nerde o zaman…? Ben özel bir şirkette oturarak masa başı çalışıyorsam,
    onlarda dışarıda bağ bahçede çalışan insanlardı.
    Şu zamanda Kadınlık mı değişti, çocukluk mu değişti..
    …………………………………………………..
    anlamadım gitti.

  30. Daha önce yazdığım bir makaleden (http://www.fitanne.com/ogretilen-annelik/ )alıntı yapıyorum: “Evimizi “Evim” türü dergilerdeki gibi dekore etmemiz, kendimizi “Women’s Health”gibi dergilerin kapaklarında yer alan bayanlar gibi fit tutmamız ve herşeye rağmen “Parents” türevi dergilerde yer alan ünlüler gibi yüzümüzde Monalisa gülümsememizi korumamız gerekiyor. İyi bir anne olmak yetmiyor; en iyi anne kim olacak yarışmasını da kazanmak gerekiyor.”
    İşin kötüsü, bunu kendimize yapan bizleriz! Erkeklerin kriterlerine göre değil, kendi cinsimizin kriterleri yüzünden kendimiz yetersiz hissediyoruz. Neyse ki seninki gibi bloglarda okuduklarımla rahat bir nefes alıyorum ve artık kendimize bi rahat versek diyorum 🙂

  31. zamane anneleri gerçekten bir garip. o kadar çok şeyi didikliyorlar ki insan sırf o bilgileri edinmek için harcadığı çabayı başka birşeye harcasalar neler yapabilirler diye düşünmeden edemiyor. Sonuçta belli başlı bilgiler zaten var, bu çocuklar zaten öyle böyle büyüyüp kendi tercihlerine göre yaşamaya devam edecekler. kim nasıl doğurmuş, emizirmiş mi emzirmemiş mi, ne şekilde besliyor çocuğu, kaç yaşında yuvaya gönderiyor ya da gönderilmeli bunların hepsi boş bana göre. her birey kendi içinde bulunduğu duruma göre (ekonomik, sosyal, kültürel vs.) tercihini yapıyor sonuçta. şimdi burada bu kadar kişi bağırıyor normal doğum diye ya da emzirmek şart diye. büyük konuşmayım ama benim tercih edeceğim doğum şekli kesinlikle normal olmayacak. emzirme olayı da sütümü sağıp biberonla besleme şeklinde olacak. ayrıca sütüm de bir problem olursa da mama vermek dünyanın sonu olmayacak benim için. bu tercihleri yaparken de her seçeneğin artıları ve eksilerini ben de araştırdım.
    Kendi çocukluğuma baktığımda da annem çalışıyordu, öyle anne kokusu v.s çok olmamış ben bebekken, annemin sütü yetmediği için mama kullanmak zorunda kalmışlar (4.250 gr doğmuşum da ayıptır söylemesi). bu arada devlet hastanesine doğum yapmış annem tabiiki normal doğum. heralde annem o zamanlar sezeryan diye bişey duymamıştır. neyse doğum sırasında annem de ben de hayati tehlikeye girmişiz ve beni vakumla almışlar biraz irice olduğumdan annem de çok minikmiş v.s v.s. mama vermişler doğar doğmaz ki kardeşime de mama verdiler, vakumla zorla doğurmuşlar annem de ben de hayati tehlike yaşamışız, annem doğumdan 2 ay sonra işe dönmüş zaten bütün çocukluğum süresince hep çalıştı. ama dünyanın en mutlu çocukluğunu geçirdim, mamalar veya çalışan anne yüzünden aptal olmadım ve tabiiki annemi dünyadaki herkezden çok seviyorum. ayrıca babamla da oturup siyah beyaz savaş filmleri izlerdik geç saatlere kadar cuma ve cumartesi akşamları:))

  32. […] önceki yazıda “ücretli oyun gruplarının duyulmadığı bir zamanda yaşamak istiyorum” demişken, […]

  33. Teşekkürler paylaşımlarınız için. Yalnız olmadığımı tahmin ediyordum.

    Bu tür düşüncelere sürüklenmeyenlere şapka çıkıyorum.

  34. hepimiz zaman zaman bu duygularla boğuşuyoruz. bugünkü dünya yakınına yaklaş ya da yaklaşma tonla uyarıcı ile dolu. o zamanlarda ben dönüp sevgimi nasıl dönüştürebildiğime bakıyorum çocuklarımda, beynimiz tatmin olmuyor bunca uyarıcı içinde belki ama kalbim doygunsa, kuzularımın yüzünde mutluluk parıldıyorsa “tamam” diyorum kendi kendime, “her ne yapıyorsan yapmaya devam aslı, doğru yoldasin”… annelik de aslında bundan ibaret değil mi?

  35. hissettiklerime cok guzel tercuman olmussun elif. devamli kafami kurcaliyor ”iyi bir anne miyim, nasil daha iyi olabilirim, cocuguma yeteri kadar sevgimi, ilgimi gosterebiliyor muyum vs.vs.vs” bu tur seyler kafami devamli kurcaliyor ve ben cok rahatsiz oluyorum bu durumdan. hakikaten ne bicim bir baski kurmusuz kendi kendimize. kafami nasil bosaltacagimi da bilemiyorum. ay ay ayyyyyy cok bunaldim, imdattttt diye bagirmak geliyor icimden. iste boyle…..

  36. Yeni bir anne adayı olarak daha yolun belki de çok başından kaptırmış gidiyorum. Belki de şu anda yaptığım en gerekli ve bana-bebeğime en faydası dokunan şey hamilelik yogası, gerisi teori teori teori…en son dün akşam çocuk bakım kitaplarının arasında kaybolmuşken, eşim “biz kitapla mı büyüdük, aldın ya işte daha önce de” dedi ve sanırım aklımı başıma getirdi. Haklı, çok haklı. Elif, siz de çok haklısınız ve iyi haber, buraya yorum yazıp bu durumun farkında olmak 🙂

  37. Ahhhh Elif çok haklısın hepimiz iyi anne olmak adına takıntılı kadınlar olma yolunda ilerliyoruz sanki..
    Geçenlerde markete gittim.İşten çıkmışım kızım pusetinde bende sebze seçiyorum.HAvuçları kızımın kucağuna koydum.(14 aylık) Oda poşetten bi tane çıkarmış kemiriyo.Etraftaki iki kokoş bayan yanıma yaklaşıp telaşla kızınız yıkanmamış havuç yiyor dedi.Bende bişey olmaz arada yapmak lazım dedim.kadınlar şaşkın ve bi okadar acıyon gözlerle bana baktı.Eve gidince olayı eşime anlattım.O da,o kanınlar senin yanından ayrılınca böylelerinin çocuğuna bişey olmaz,Allah koruyo böyle umursamazların bebeklerini demişlerdir.dedi.çok güldük.Takıntısız olmaya toplum bile müsade etmiyor…Vayyy halimize

  38. yeni keşfettim sizi benim de biri 3 yaşında ,biri 4 aylık 2 oğlum var…hep kendimden bir şeyler buluyorum yazdıklarınızı okurken..çok da faydalanıyorum tecrübelerinizden….
    sevgiler

hacer, için bir cevap yazın Cevabı iptal et